March of the Living (Yaşam Yürüyüşü) Belgeseli Üzerine

Yönetmenliğini Jessica Sanders’ın üstlendiği belgesel, Auschwitz’ten Birkenhau’ya soykırımın kurbanı olmuş binlerce masum insanı anmak için düzenlenen sessiz yürüyüşün hikâyesini anlatıyor. 

Yürüyüşe katılanlar arasında, savaş sırasında 10-12 yaşlarında olup toplama kamplarından sağ kurtulan ancak annelerini, babalarını, kardeşlerini, arkadaşlarını kendi deyimleriyle çocukluklarını ve hayatlarını kaybeden insanlar da var.

Bir adam var örneğin, kolunda bir damga taşıyor. Birbirinin ardı sıra dizilmiş anlamsız sayılar. Anlaşılan o ki,  bu toplama kamplarında insanlara sayı gözüyle bakılıyor. Gerçi sayı gözüyle bakılsa yine iyi. Sayıları krematoryumlarda yakamaz, açlıktan öldüremez, bedenlerini birer denek hayvanı gibi -ki hayvanlar da hiç hak etmiyor denek olmayı- kullanamazsınız. Belli ki kollarına vurulan bu damgalar ölüm sıralarını gösteriyor. İnsan etine bürünmüş Azrailler yapacakları katliamlar için utanmadan matematiği kullanıyor. Kolundaki bu uğursuz işareti taşıyan adam şöyle diyor; “Çocuklarım küçükken bunun ne olduğunu sorduklarında onlara telefon numaram olduğunu söylüyordum.” Sahi bir çocuğa o ölüm numarasını nasıl anlatabilirsiniz? Zihinlerinde savaşın yer almadığı tertemiz bir sözlük taşıyan o masum çocuklara hangi kelimelerle açıklayabilirsiniz olanları?

Belgeselin bir bölümünde bir oda dolusu saç geldi ekrana. İnsan saçı. Bunlar ne için toplanmış olabilir ki diye düşünür ve dehşetle ekrana bakarken anlatıcının şunları söylediğini duydum; “Bu saçlar kumaş yapımında kullanılıyordu.” O an, insan vicdansızlığının ulaştığı boyutlar beni dehşete düşürdü. Sonra devam etti anlatıcı, sarsıcı bilgiler vermeye. Nazi askerlerinin pek çok mahkûmun cesedini parçalayarak vücutları içinde altın aradıklarını, mahkûmların altınları yutarak vücutlarında sakladıkları düşüncesiyle cansız bedenlerini bile yağmaladıklarını söyledi. İnsan aklına Ece Temelkuran’ın o meşhur sorusu geliyor; “Siz nasıl bu kadar zalim oldunuz?”

Bu belgesel bana lise yıllarında seyrettiğim ve günlerce etkisinden kurtulamadığım; dünyaya, insanlara, savaşa karşı kafamda sarsıcı fikirler oluşturan, inançlarımı yerinden oynatan Schindler’in Listesi filmini hatırlattı.

Bana göre kan kırmızısı küçük bir kızın, siyah beyaz bir savaşın içinden yapayalnız geçtiği sahne filmin en can alıcı sahnesiydi. O görüntüyü hiç unutmadım.

Schindler’in Listesi filminden bir sahne.
Schindler’in Listesi filminden bir sahne,

Belgesel bittikten sonra Polonya’daki Auschwitz Müzesi’nin internet sitesini ziyaret ettim ve asla unutmayacağım ve bir daha yaşanmaması için hiç kimsenin unutmasını istemediğim görüntüler listesine yenilerini ekledim.

Birazdan göreceklerin seni fazlasıyla üzebilir. İstersen okumayı burada bitirebilirsin.

İşte eşini kaybetmiş, yalnız, kirli beyaz bir ayakkabı… Kim bilir kim tarafından, hangi güzel günlerde giyildi bu toplu mezara atılana dek? 

Burada da ölüm yolculuğu için hazırlandığını bilmeyen bir valiz. İçi bomboş…

Paslı, kırık binlerce gözlük. Gözlerini arıyor ama sonsuza dek bulamayacak…

Bedenlerinden sökülüp alınmış kıyafetler. Kimsesizler yurdunda sonsuza dek uykuya dalmış…

geriye kalan

İçindeki çocuğu arayan kıyafetler… Renkleri solmuş. Sokakta, neşeyle top oynaması gereken çocuklar, bu ölüm kampında mahkûm olmuş.

içindeki çocuğu arayan kıyafet

Ve bir tabla. Sahibi sigaradan değil, savaştan ölmüş…

sigara değil savaş öldürür

Birinin yumuşacık elleri yanmış…

yumuşacık elleri yanıyor bir kadının, dünyanın burnu tıkanmış, hiç koku almıyor.

Birinin çocukluğu kırılmış…

sahi cennette oyuncak bebekler var mı çocuk ölenler için
o daha bebek
zalim

Ve bir çingenenin klarneti… Savaş onu sahibinden ayırmasa bize neşeli şarkılar çalacakmış.

çingenenin klarneti

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dünya üzerinde, kavuşmanın hiç olmadığı bir tren istasyonu kurulmuş. 

bekleme

Canım çocuklar kollarını açmış. Belki de çikletten çıkan sevimli dövmeleri beklerken, askerler ölüm numaralarıyla minicik kollarını damgalamış. Çocuklar bu numaraların ne olduğunu hiç anlamamış.

damgalanmaya hazırlanıyorlar

Bu fotoğrafı, bir kadın yasa dışı yollarla çekmiş. Ölüme giderken bile ölümsüzlüğün peşindeymiş. Ölmeden önce en son ağaçlara veda etmiş.

elveda ağaçlar

Bu valizlerin içine hangi hayatlar sığdırılmış? 

yolcular

Yalın ayak bir kız çocuğu, çok üşümüş, çok korkmuş…

yalınayak çocuk

Bu savaşta çok çocuk ölmüş. Tek suçları Yahudi olmakmış. Annelerinin kucağından zorla alınıp toprak ananın kucağına atılmış.

kadın ve çocuklar

Naziler, kampın girişine “Çalışmak özgürleştirir.” yazmış. Doğrusu Naziler kötülük için çok çalışmış. 

work makes you free

Bu gaz odalarını hangi mimarlar yapmış? 

gaz odası

Bu zehir hangi fabrikadan alınmış? O fabrikada çalışan işçiler bu gazın ne için kullanılacağını biliyor muymuş? Bilseler kutunun üzerine Made in Germany yazarken elleri titremez miymiş?

gaz

Keşke fırınlarda yalnız ekmek pişseymiş. Yanık et kokusu yerine, mis gibi yeni pişmiş ekmek kokusu sarsaymış ülkeyi. Fırıncılar buna neden karşı çıkmamış?

krematoryum

Memlekette hiç mi ip kalmamış? Bir metre kumaş için ne kadar ip gerekliymiş? Bu saçları hangi eller yolmuş?

saç

Keşke bu istasyonlarda yalnızca sevgililer kavuşsaymış…

trenler istasyonlar

Hâlbuki o güzelim çimenlerde ne şenlikli piknikler yapılırmış ama Hitler bunu bilmiyormuş.

çimenler tel örgüler

İnsan baştan ayağa umutmuş. Bir kadın ölüm kampında bile yeni yılın gelişini bu rengârenk kartla kutlamış. Noel Baba’yı beklemiş. Noel Baba’nın o yıl çok işi varmış, gelememiş…

umut

Mahkûmların gözlerinde tanımlanamayan bir şeyler varmış. Ölümden hiç korkmuyorlarmış. 

direniş
korkusuz 2
korkusuz

Sonunda, her şey bittikten sonra, bu ölüm kampının kalbine kara bir taş oturmuş. Üzerine şu cümle yazılmış;

 “Nazilerin, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden, çoğunluğu Yahudi 1.5 milyon erkek, kadın ve çocuğu öldürdüğü bu yer, sonsuza dek insanlığa bir uyarı ve umutsuzluğun feryadı olsun.”

Fotoğraflar http://auschwitz.org/en/ sitesinden alınmıştır.

YILDIZ GEZGİN

More from Yıldız Gezgin

Yıldız Gezgin

Okunma sayısı: 670 Kendine ait odasında kitapların büyülü dünyasına dalmayı, kelimelerle oyun...
Görüntüle

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir